.png)
Bir ülkeye göç eden insanlara birinci kuşak göçmen, göç edilen ülkede doğan nesile de ikinci kuşak göçmen diyoruz. İkinci kuşak göçmenlere anavatanının kültürünü benimseyemeden, küçük yaşta göç eden çocukları da ikinci kuşak içine dâhil ediyoruz.
Göçmenleri kuşaklara ayırmanın en büyük nedeni yaşadıkları ülkede karşılaştıkları risklerin farklı olmasıdır. Yapılan araştırmalarda bu iki kuşağın farklı ruhsal problemler açısından risk altında olduklarını gösteriyor.
Göçmen anne-babalar bunu evlerinde görüyor ve hissediyordur:

-
Çocuklar anne-babalarından utanıyor,
-
Onlarla zaman geçirmek istemiyor,
-
Okuldaki ya da mahalledeki arkadaşları gibi olmak istiyor,
-
Partilere gidip, alkol/uyuşturucu(özellikle de esrar) kullanıp, kız/erkek arkadaşı edinmek, kendi kültürü ve dininde olmayan bayramları kutlamak istiyor,
-
Ve istediklerini giyip istediklerini yemek istiyor olabilirler.

Bu ebeveynlere ne kadar acı da gelse gerçek şu ki
1. Kuşak ve 2. Kuşak tamamen ayrı dünyaların insanlarıdır.
Çocuğumuzu veya herhangi hür bireyi bizim istediğiniz şekilde yaşaması için zorlayamayız. Biz çocuğumuza seçenekleri sunmak, doğruyu/yanlışı göstermekle yükümlüyüz. Yolda yürüyecek olan kendisi olacaktır ve acı da olsa bu yol her zaman bizim istediğimiz yol olmayabilir. Onu bizim istediğimiz şekilde yaşamaya zorlamak, önce bizden daha sonra bizim değerlerimizden nefret etmesine sebep olacaktır.
Bir diğer çok önemli husus, çocuğumuzun her zaman yanında olduğumuzu ona hissettirmek olacaktır. Problemlerini açmaktan çekinmezse hayat kendisi için çok daha kolay olacaktır. Aksine baskı ve yargılama çocuğumuzu bizden uzaklaştırır. Çocuk kendisine daha çok ilgi gösteren, onu dinleyen ve iyi zaman geçiren insanlara yaklaşır. Bu yüzden ne olursa olsun iletişim yollarını açık tutmak çok önemlidir.
Çocuğu yetiştirmede ilk sorumluluk ebeveynlerindir fakat tüm toplum yakınlığı ölçüsünde sorumludur. Anne-babadan başlayarak öz güvenli bir toplumda yetişen bir çocuk toplumunu sevecektir ve kendini onun bir parçası olarak hissedecektir.

Kendimize sormamız gereken soru şu olmalı:
Çocuğun kültüründen geldiği anne-baba/toplum şu an içinde yaşadığı toplumdan farklı olabilir, fakat çocuk geldiği toplumun yaşadığı toplumdan daha aşağı olduğunu nereden çıkardı? Örneğin, Yahudi toplumlarında bu problem neden yok? Ya da Yahudiler birçok farklı ülkede varlıklarını yüzyıllarca nasıl devam ettirebildiler? Yine Yahudi ve Hindistanlı toplulukların çoğunluğu neden kültürlerinden nefret etmiyor/aşağı görmüyorlar? Bu soruların birden fazla cevabı vardır fakat bu toplulukların öz güvenlerinin büyük payı olduğunu düşünüyoruz.
Çocuklar “Evet ben faklıyım fakat diğerlerinden daha aşağı değilim” diyebilirse, farklılıklarıyla barışabilir ve sağlıklı bir şekilde topluma entegre olma şansı artar.
Bizim şöyle bir önerimiz olabilir: Yaşadığınız bölgede/şehirde/eyalette çocuklarınız bir araya gelebilir, yaşadıkları tecrübeleri, sorunları birbirleriyle paylaşabilir, birbirlerine destek olabilir. Sağlıklı bir şekilde nasıl büyüyecekleri konusunda bir söz hakları olabilir. Çocuklarımız bulundukları ülkelerin şartlarını bizlerden çok daha iyi biliyorlar ve kendi hayatlarını da yaşamaya hakları var.
.png)
Göçmen çocuğun psikososyal gelişiminde etkili faktörleri şu şekilde sınıflandırabiliriz:
Ailenin Çocuklar Üzerindeki Denetimi
Ailenin Göç Hakkındaki Tutumu
Göçe İlişkin Ekonomik, Politik, Sosyal ve Diğer İlgili Etkenler,
Ebeveynlerin Sevgisini Hissetirme Becerisi
Aile Bireylerinin Eğitim Durumu
Göç Sırasında ve Sonrasında Çocuk-Ebeveyn Ayrılığı Yaşanıp Yaşanmaması
Aile ve Çocuğun Birbiriyle Olan İlişki ve Diyaloglarındaki Düzey
Ailenin Sosyo-Ekonomik Özellikleri
Çocuğun Dinî Açıdan Gelişimine Verilen Önem
2-3 yaş arası çocukların iletişim becerileri tam anlamıyla bir gelişme göstermediğinden bu çocuklar kendilerini ifade etmekte zorlanabilmektedirler. Olayların ne zaman ve nerede geçtiğini ve detayları aktarmaları mümkün değildir. Göç sürecinde ebeveynlerinden ayrılmak zorunda kalmış çocukların ayrılık kaygısı yaşayabileceği akılda tutulmalıdır. Uyku bozuklukları, agresif davranışlar, kabuslar, karanlık korkuları, tuvalet eğitiminde güçlükler gibi davranışsal belirtiler gösterebilirler. Aynı yaştaki çocuklarla oyun oynamaktan kaçınma, sık sık karın ağrıları, kreşe gittiğinde ağlama, iştahta değişiklikler kaygıyı gösteren belirtilerdir. Bu kaygı, oyunlarına ve rüyalarına da yansımaktadır. Canavar gibi hayali varlıklardan korkabilirler, savaşla ilgili sorular sorabilirler.

Bu dönemde zaman ve mekan kavramları gelişmiştir. Olaya ilişkin detaylı bilgi verebilirler ancak bilinçli olarak detay vermekten kaçınabilirler. Anne ve babadan başka, öğretmenler ve arkadaşlarla ilişkilerin kurulduğu ve bağımsızlaşmaya başlanılan dönemdir. Göç sürecinde içinde bulundukları durum karşısında kafaları karışmış olabilir, cezalandırılacaklarından korkmuş olabilirler. Yaşadıkları olaylarla ilgili utanç ve suçluluk duyguları hissedebilirler. Yaşadıkları göç sürecinin onların suçu olmadığını vurgulamak önemli olabilir. İçe kapanma, depresyon, yalnız kalmaktan korkma, dikkati toplamada güçlük, kabuslar, öfke patlamaları, saldırganlık, akran zorbalığı gibi davranışsal belirtiler görülebilir.

Aileye daha az bağımlı hale gelmiş ergenler bu dönemde kendi akranlarıyla daha çok vakit geçirirler. Gruba uyum sağlamak dönemin özelliği olduğu için bazı olayları gizleyebilir ve anlatmayabilirler. Sosyal olarak kabul edilmek için madde kullanımı, hırsızlık, suça karışma gibi sınırları zorlayan davranışlara yönelebilirler. Kendine zarar verici davranışlar ve özkıyım girişimleri görülebilir. Bu dönemde kimlik oluşturma sürecinde olan ergenler, göç süreci nedeniyle yetişkin rolü üstlenmek zorunda kalırlarsa kimlik karmaşası yaşayabilirler. Aile, arkadaş ve yaşanılan çevrenin kaybı yalnız kalma isteğine, keder duygularına ve içe çekilmelere neden olabilir. Depresyona eşlik edebilecek, fiziksel yakınmalar, uyku problemleri, kabuslar ve travmatik yaşantıların zihinde yeniden canlanması, gerginlik gibi belirtiler görülebilir. Ergenlik döneminde özerklik önemli bir kavramdır. Hayatlarını kendileri kontrol etmek isteyebilirler. Bu durumda bir başkasının özellikle de bir kurumun yardımına ihtiyaçları olduğunu kabul etmekten kaçınabilirler. Ancak başka bir ülkede mülteci konumunda bulunmaları söz konusu olduğu için bu karşı gelme duygularıyla çatışma yaşayabilirler.
