top of page
  • Yazarın fotoğrafıGüçlü Çocuk

Manevi Açıdan Kriz Dönemi Ve Fırsatlar

İçerik: maneviyat, ateism, iman, denge, farklı ülke


“İçinde yaşadığımız ülkelerde bilhassa yabancıların çok sayıda olması ve onların toplum genelindeki tortuları çocuklarımıza da etkiliyor. Bunların çoğunluğu Müslüman ve Arap olması da ayrıca büyük ve küçüklerde Müslüman tipinin sorgulanmasına götürüp çıkarıyor. Yukarıdaki tabloda da görüldüğü üzere içinde yaşadığımız Milletler ateist çoğunlukta, çocuklar bir onlara bir diğerine bakıyor eğer bizlerde farkında olmadan kritik yapıyorsak ki yapıyoruz çocuklarımız bundan belki de güç alıyor. Dengeyi koruma adına neler önerilebilir?” Cevap:


*“Açık konuştuğum için beni bağışlayın. Güzel yalanların bize faydası olmaz; ama acı gerçekler ilaç olabilir... Batı çürümüş değil; güçlü, örgütlü ve eğitimli. Okulları bizimkilerden iyi, kentleri bizimkilerden temiz. İnsan hakları düzeyi yüksek ve sosyal yardım konusunda daha örgütlü. Batılılar çoğunlukla sorumlu ve dakik kişiler. Bunlar, batılılardan edindiğim tecrübelerim. Batılıların ilerlemelerinin karanlık yönünü de biliyorum ve bunun gözümden kaçmasına izin vermiyorum. Hakikat, İslam en iyisi! Ama biz en iyisi değiliz. Batı’dan nefret etmek yerine onunla rekabet etmeliyiz. Kur’an bize bunu emretmiyor mu: Hayırlı işlerde yarışın."* (Aliya İZZETBEGOVİÇ-1997 Tahran’da İKÖ Toplantısı)

Baş edilmesi kolay olmayan, çoğu zaman ani gelen, yaygın ve yoğun problemlerle yüzleşmeye kriz denir. Osmanlıca’ da kriz anlamına “buhran” kelimesi kullanılmıştır.

Kriz, beklenmeyen zamanda veya beklenmeyen miktarda sorunla muhatap olma durumu olduğu için her zamanki anlayışla, normal yaklaşımlarla, süregelen yönetim tarzıyla savuşturulamaz. Krize ne kadar kısa zamanda müdahale edilirse doğacak hasar o kadar azaltılabilir, krizin etkisi sınırlandırılabilir. En kötü seçenek ise krizi yok saymak, oturup ağlamak ve ağıt yakmaktır.

İnsanoğlu tarih boyunca çok büyük felaketlere, afetlere, savaşlara maruz kalmıştır. Çaresi olmayan dert, çözümsüz problem yoktur. Yeter ki problemler sağlıklı olarak tespit edilsin ve çözme iradesine, çabasına sahip olunsun. İyi yönetilen krizler fırsata dönüşür, bünyeyi güçlendirir, yenilenmeyi ve arızalardan kurtulmayı sağlar.

Yaşadığımız süreç hemen hemen hepimizin hayatını tamamen değiştirdi ve hayatımızın akış mecrası farklılaştı. Öncelikli olarak özellikle yurtdışına çıkabilenler olarak artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını kabullenmemiz gerekiyor. " *Eski hâl muhal, ya yeni hâl ya da izmihlal.* " sözü bir kez daha hükmünü icra ediyor.

Yeni geldiğimiz ülkeye entegrasyon, dil öğrenme, iş hayatı gibi konularla beraber belki de en esas meselemiz evlatlarımızı uygun bir şekilde yetiştirmek aslında. Hem gettolaşmaya gitmeden kendi değerlerimizi aktarabilmemiz hem de içinde bulduğu toplumla barışık bir şekilde büyütebilmemiz gerekmektedir.

Kader bizleri Türki Cumhuriyetler veya diğer İslam ülkeleri değil de cebri olarak demokratik batı ülkelerine yönlendirdi. Bunun güneşin batıdan doğacağı veya İseviliğin tasaffi edip İslamiyet’e karşı terk-i silah edeceği hakikatleri ile ne kadar ilgili olduğunu bilemiyoruz ama bu konuda ümit var olmanın da yanlış olmayacağını düşünüyoruz. Bu süreçlerin ana aktörleri de hiç şüphesiz batıda yetişen nesiller olacaktır. Hepimiz kendi ülkemizde yetiştiğimiz için az da olsa ülkemizdeki manevi hastalıkları kısmen taşıyoruz. Bu anlamda batının güzellikleri ve İslami hakikatleri şahsında cem' eden bireylerin gerçekten altın nesil olacağına inanıyoruz. Çocuklarımızı yetiştirirken soruda geçen olumsuzluklara karşı tabii ki dikkatli olmakla beraber menfiliği engellemenin müspeti ikame etmekle olacağını unutmamalıyız. Sadece negatife karşı önlem almak bizi hem edilgen ve pasif duruma düşürür hem de hakikatlerimizin değerinin kendiliğinden geldiğini ve hiç bir görüşün zıttı olarak ortaya çıkmadığını görünmez kılar.

Çocuğumuza batıda gördüğü yanlışı bir şekilde anlatabiliriz. Ama aynı yanlışı bir Müslüman yapınca bu Müslüman değil mi neden böyle yapıyor diye sorabiliyorlar. Aksi takdirde o yapıyorsa ben de yapabilirim. Aynı din, aynı kültür diye düşünüp etkilenmeleri daha kolay olabiliyor. Aslında bazı açılardan bakınca Türkiye'de çocuk yetiştirmek bira daha zor gibi. Hem bulunulan bölgede azınlık olmanın bireylerde birbirlerine ve değerlerine daha çok sahip çıkma duygularını tetiklediği de bir gerçeklik. Bu anlamda kendi çocuklarımız başta olmak üzere yurtdışında yetişen nesile umutla bakmamız gerekmektedir.

“Bizim” pek çok değerlerimizin teorisi bizde, pratiği batıda diyebiliriz. Batı ahlakı ve değerleriyle yetişen Müslüman nesillerin ülkemizdeki Müslümanlara “bizim” değerlerimizin gerçekte ne olduğunu tekrar yaşayarak anlatabilecek olması da ayrı bir güzellik ve de ironi belki de. “Bizim” değerlerimizin yaşandığını zannettiğimiz toplulukların istatistiklerine ve arkadaşlarımızın şu an kendi ülkemizde yaşadıklarına bakınca çocuklarımızın kendi ülkemizde değil de batıda büyüyecek olması önemli bir fırsat ve şans.


Sürecin ağırlığı, yoğun duygusallık ve bunun neden olduğu ölçüsüz tepkiler özellikle zihin dünyası, ahlakı, inançları yeni yeni şekillenen 18 yaş altı çocukları çok etkiliyor. Bizler bir taraftan bu çocukları Müslüman ahlakıyla yetiştirmeye ve batının bazı olumsuzluklarından uzak tutmaya çalışırken, öte yandan -farkında olmadan- her olay/haber, İslam ülkelerindeki kötü uygulamalar üzerinden örtülü şekilde Müslümanları ve İslam’ı kötülüyor olabiliriz. Batılıların haklı olarak dürüstlüğünden, yardımseverliğinden, batı sisteminin işleyişinden vs. bahsederken Müslümanların olumsuzluklarını öne çıkarmamız zihinlerde Müslümanlara yönelik olumsuz düşünceleri yeşertebilir.

Bizim gayrı ihtiyari ve itinasız söylediğimiz sözler, tavırlarımız, tutumlarımız çocukların datalarına akıyor ve çocuklar İslam, Batı, Hristiyan, Müslüman kavramlarını o datalara göre şekillendiriyor. Kavramların içini bizden aldığı bilgiler, veriler, davranışlarla dolduruyorlar. Bu noktada hepimizin: “yaşadıklarımla ve anlattıklarımla, verdiğim örneklerle çocuğuma nasıl bir Müslüman profili çiziyorum?” diye düşünmesi ve çocuğunun zihin dünyasını nasıl etkilediğini sorgulaması lazım.


Özellikle vatanından göç etmek zorunda kalan, hayatı sıfırlanmış ailelerin çocuklarında “Müslüman” kimliğinin ve “İslami” bazı kavramların zulümlerde kullanmasından dolayı zaten mevcut Müslümanlara tepki var. Zira çocuklar hayatlarını onların çaldığını, aileyi onların parçaladığını, geleceğini onların kararttığını, anne veya babasını, yakınını onların hapsettiğini düşünüyor. Olayların oluşturduğu negatif “dindar” “Müslüman” “İslamcı” tablosuna bizim her vesileyle söyleyebileceğimiz olumsuzlukları da eklersek bu çocuklarda din, İslam, Müslümanlık namına olumlu bir şey kalmayabilir.

Özellikle batıya zorunlu hicret etmiş olan aileler olarak çocuklarıyla muhatap olurken:

Ülkemizdeki olumsuzluklara odaklanmak yerine ülkemizin ve insanımızın, medeniyetimizin güzelliklerinden bahsetmeliyiz. Münhasıran ideal Müslümanlardan, gerçek örnek hayatlardan, sahabeden bahsetmeliyiz ki mevcut Müslümanlardan doğan olumsuzlukları izale edebilsin. Batının güzelliklerini, faziletlerini takdir etmekle birlikte, kendi inanç ve kültürümüzün güzelliklerini de anlatmalı ve aktarmalıyız.

Çocukların sorduğu soruları ve sorgulamaları kafadan reddetmek, bastırmak yerine onlara ikna edici, makul izahlar getirmeliyiz. Genelde çocuklar anne babayı öğretmen, rehber olarak görmüyor, ebeveyn-çocuk ilişkisi öne çıkıyor. Bu nedenle evde örnek olma, hal ile etkileme olmalı, ama çocuklarımızı mutlaka ehil rehberlere, abilere-ablalara emanet etmeliyiz. Özellikle temel İslami itikadi, konularda kafa kalp tatminini sağlayacak şekilde beslenmelerini sağlamalıyız.

Batıda yaşayan ailelerin çocukları için rehberlik bu çocukların okulda çevrede karşılaşabilecekleri olumsuzluklar dikkate alınarak hazırlanmalı, konular ona göre seçilmeli ve “medenilere galebe ikna iledir, icbar ile değildir” yolu tercih edilmelidir. İcbar, ilzam, baskı ile verilen eğitim, rehberlik kopuşlarla, keskin kırılmalarla sonuçlanabilir.

Batıda insan hakları ve demokratik değerler, birey ve hakları bütün eğitim sisteminin temeli. Bu değerler bazı ekstrem durumlar hariç çok büyük oranda İslam’la ve Kur’an’ın emirleriyle, Asrı Saadet uygulamalarıyla örtüşüyor. Çocuklarımıza İslam’ın gelenek ve görenek tarafından öte temel ilkelerini, esaslarını öğretmeli, Kur’an’a, Hz Peygamberin hayatına dayalı bir İslam öğretmeliyiz. Vereceğimiz bilgiler ve eğitimle çocuklar Müslümanların Müslümanlıkla örtüşmeyen yanlarını görebilmeli ve bir yıkıma, inkisara maruz kalmamalılar. İdeal Müslümanlık ile mevcut Müslümanlar arasındaki farkı görebilmeliler.

Rehberlikte batıda yetişmiş ama İslami bilen ve yaşayan abi/abla modeli çok önemli diye düşünüyoruz. Sadece Türkiye kafasıyla bu çocuklara model olmak ve ikna etmek mümkün görünmüyor. Ne edip yapıp bu modelin geliştirilmesi, desteklenmesi lazım. Bu sebeple rehberlerin batı düşüncesinden ve bunlara verilebilecek cevaplardan haberdar olması, fikri/zihni derinliğe sahip olması önemli. Buna matuf hem İslam’ı, hem batıyı bilen hocalarımız rehber kitaplar, broşürler hazırlayabilirler. Bunu başarabilen başka Müslüman toplumlar varsa örnek alabiliriz.

Batıda yaşayan, zorunlu olarak buralara göçen aileler olarak duygusal ve tepkisel davranmayı bırakıp akılcı ve kalıcı çözümler geliştirmeli, çocuklarımızın asimile olmadan entegre olabileceği modeller üzerine kafa yormalıyız. Geçici modundan, geri dönme beklentisinden kurtulup gerçeklerle yüzleşmeli ve hem kendimiz hem çocuklarımız için kalıcı tedbirler, çözümler geliştirmeliyiz.


Bu çözümler için herkes kendi ülkesinde farklı yollar izleyebilir. Burada ana hatlarıyla bahsedecek olursak:

1- Öncelikle diaspora yaşadığımız gerçeği nazara alınarak fıkıhtan tutun, toplum hayatına bakan yönüyle içinde bulunduğumuz toplumun gerçeklerle barışık bazı yorumlara uzmanların tavsiyeleri ile ulaşmaya çalışmalıyız. Aksi takdirde çocuklarımız bu toplum ve değerleri ile sürekli çatışma halinde olacaktır. Uzun vadede çocuklarımız dual-ikircikli bir hayata sürüklenecek ve ailelerinin değerleri ile içinde yaşadığı toplum değerleri karşı karşıya geldiğinde bir tercih yapmak zorunda kalacaktır ki bu tercih eğer içinde yaşadığı toplumla barışık bir tercih değilse bir tarafta gettolaşma diğer tarafta ailesiyle çatışmaya varacak sonuçlar doğuracaktır.

2- Kritik akıl sınırlandırılmamalı ve değerler üzerinden kendi değerlerimiz, bunların hayata nasıl geçirilebileceği gibi konular aileler içerisinde müzakere suretinde konuşularak çocuklarımızın da kanaatleri alınarak ailecek bir kolektif akıl oluşturmalıyız. Unutulmamalı ki buradaki eğitim sistemi öğretmeden ziyade tecrübe ve bir şekilde öğrenme üzerine kurulu ve bu sistem her aşamada kişiyi sorgulamaya yöneltiyor.

3- İbadetin şekli, yönü ve kültürel ritüellerden ziyade öncelikle değerler üzerinden dinimiz anlatılmalı ve bir şeyin güzelliği anlatılırken başka şeyleri kötülemekten kaçınmalıyız. Bediüzzaman Hz'lerinin Müslüman fıtratı üzerine yaşayan gayrimüslimleri anlatımı hatırlanabilir. Bu noktada değerlerimizin güzelliğine bahsedip bu toplumların bizim değerlerimizi en güzel şekilde yaşadıkları üzerinde durulabilir. Çocuklarımızın diğer din veya kültürlerle karşılaştırma yapmaları yerine, kendi dinine güven aşılamalıyız. Ancak bu yaş grubuna göre değişik örnek ve nüanslara dikkat edilerek yapılmalıdır. İslami güzelliklerin anlatımı için diğer inançların kötülemeye ihtiyaç duymamalıyız.

4- Çocuklarımıza farklılıkların kötü değil bir zenginlik olduğunu anlatmak gerekiyor. Ve bu yüzden bizim gibi düşünmeyen, inanmayan, yaşamayan insanlara karşı saygı meselesi üzerinde durulmalı. Saygı görmek için saygı duyma gerekliliği anlatılmalı. Çocuklarımıza biz ve onlar diye çatışmacı bir yaklaşım çizmemeliyiz.

5- Aktif vatandaşlık kavramı üzerinde durup, çocuklarımızın önüne rol model olabilecek Müslüman profiller çıkarılmalı ve gençlerimizin toplumsal çalışmalara Müslüman kimlikleri ile katılmasını teşvik etmeliyiz. (Enes KANTER, Muhammed Salah gibi popüler örnekler de kullanılabilir.)


6- Diğer Müslüman toplulukları önyargılı bir şekilde aynı torbaya koyup ötekileştiren yaklaşımlara uzak durmalı ve başarılı, hayata entegre olmuş topluluk ve kişilerle ortak projeler oluşturulmalı, gençlerimize bu gruplarla ve özellikle kulüp faaliyeti gibi alanlarda ortak çalışma zeminleri oluşturmaya gayret etmeliyiz.

7- Bireyselliğin bu toplumdaki yeri nazara alınarak, çocuklarımıza kontrol yaklaşımından ziyade rehberlik (monitörlük) tipi bir yaklaşım geliştirmeli ve onların inisiyatif almaları teşvik edilmeli. Yanlış yaptıklarını düşündüğümüz yerlerde konular müzakere edilerek kendilerinin bu konularda düzeltme/geliştirme yapmalarını temin etmeliyiz.

8- Ebeveynler olarak çocuklarımızın duyacağı şekilde ve yeri geldiğince " İnşallah bu toplum için faydalı, örnek bir Müslüman olursunuz ve İslam’ı insanlara sevdirirsiniz. " diye dua edebiliriz. Amacımız çocuklarımızın bilinçaltına bu düşüncenin yerleşmesi ve onlar için bunun bir hedef olmasını sağlamak olmalıdır.

9- Bulunduğumuz topluma yabancı kalmak istemiyorsak kültürlerini ve değer yargılarını öğrenmeli ve çocuklarımıza da öğretmeliyiz. Çocuklarımızla beraber yaşadığımız bölgedeki kültürel ve dini faaliyetlere katılabilir, katılmadan önce ve sonra bu olayın bizcesi hakkında çocuklarla müzakere edebiliriz.

10- Genel olarak çocuklarımızla konuşurken hem ülkemiz hem de batı ile alakalı hüsnü zan ve şükür endeksli bir üslup takınmalıyız.

11- Taptuk Emre'nin dediği gibi *"Hikâye etmekte şikâyettir Yunus’um"* düsturuyla olumlu projelere bir an önce yönelip, destek verip, katılmamız gerekmektedir. Heyecan yorgunluğu ve özgüven kaybı bu konuda en çok önümüze çıkan engeller. Yok, yok olana yardımcı olamaz, ancak kendimiz olarak var olarak çocuklarımıza bir şeyler verebiliriz. Çocuklarımızın tutunabileceği projeler geliştirmemiz lazım.

12- Çocuklar herhangi bir meseleyi sorguladığı zamanlar çocuklarımızı eleştirmeden ve yargılamadan dinlemeliyiz. Bizimle rahatlıkla düşüncelerini paylaşabilecekleri zeminler oluşturulmalı ve düşüncelerini otoriter bir üslup yerine uzlaşmacı bir tarzda müzakere ederek ifade etmelerini sağlamalıyız. Anlayacakları şekilde onlara cevap verilmeli. Ayrıca batı kültürü ve doğu kültürü arasındaki farkı da anlatmalıyız. Doğu kültürünün daha çok collectivism ve duygusallık üzerine gelişmiş olduğu, batı kültürünün ise daha çok akılcılık ve bireysellik üzerine oturduğu nazara alınarak. Bu ikisinin birbirini tamamladığı ve birbirinin rakibi veya düşmanı olmadığını ifade etmeliyiz.

13- Bazı yanlışlara düşmemenin temel yolu bazen o yanlışları bilmektir. Batıda büyüyüp ailelerinin yanlış tutumları yüzünden İslamiyet’i terk eden bireylerin yaşadıklarını anlatan kitaplar bu konuda incelenebilir.

14- Ailenin dini konularda çocuğa baskı yapmadan rol model olarak sevdirebilmesi, içinde bulunduğu kültürü kötülemeden onu bir birey olarak topluma kazandırmaya çalışması, sevgi ve hoşgörü ortamı olan bir ailede yetişmesi, hizmet içerisinde ve de bir vizyona sahip olması çocuklarımız için koruyucu ve önleyici faktörler olacaktır.


Bu sorudaki çekinceleri de baz alarak çocuklarımıza rehberlik etmeli ve rehberlik edecek kişilerle bir araya getirmeliyiz.

Çekirdekten çınara misali *"Değerler Paneli"* üzerinden ilerlememiz gerekiyor.

Hedefimiz özellikle burada doğan veya burada büyüyecek olan çocuklar için, değerlerimizin hissettirilmesidir. Kalp kafa izdivacının gerçekleşmesi ve bu değerlerin gönül dünyalarına kodlanmasıdır. Niyetimiz sadece bir işitmeden ve kulak dolgunluğundan ibaret olmaması gerekir. Sırf Sözel olarak 'bizim değerlerimiz bunlar' deyip yetinilmemesidir. Ve bunların hepsini uygularlarken (tüm pedagojik koordinatları göz önünde bulundurarak) mutlaka gençler ile ilgili meselelerden haberdar olmak ve onlar gibi bizimde bu halimizle *cool* olabileceğimizi göstermek gerekir.

Çocuklar ile fikir atölyeleri düzenleyip öz değerlerimizi zihinlerinde harmanlamalarını sağlayabiliriz. Bu değerleri yineleyip hiç bilmeyen birine anlatabilecek ve savunabilecek duruma gelmelerini temin edebiliriz. Bir kereye mahsus olan fikir atölyeleri yerine daimi süren atölyeler ile.

Farklı konu başlıkları ve temalar ile güncel konuları takip ederek... Bulunduğumuz beldedeki aileler olarak yuvarlak masa oluşturabiliriz. Ya da eğitim parkuru tarzında daha uzun soluklu ve yıllık bazda çalışmalar yapabiliriz. Bunlar aslında bildiğimiz ve daha önce başarıyla yaptığımız çalışmalar. Zaman ilerliyor. İnanıyoruz ki bu durumun zaman kaybetme lüksü yok.

124 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page